Blog Adı: İstiridye Çocuk
Kategori: Edebiyat Blogu
Blog Linki: http://istiridyecocuk.blogspot.com.tr/
Belki çok klişe olacak fakat başlangıç için en doğru cümle bu; kendimi bildim bileli hep yazdım. Daha kitap okuma alışkanlığım yokken, hikayeler uyduruyor, öyküler yazıyordum. Öncelikle bıkmadan usanmadan yazmakla, karalamakla, sinirlenip sil baştan başlamalarla yazı serüvenim yaklaşık 20 yılı geçti. Edebiyat da peşimi bırakmadı zaten, İspanyol Dili ve Edebiyatı'ndan mezun oldum, belki de kader bana dedi ki, hangi dilde olursa olsun senin en sevdiğin iş bu, senin tek hayalin bu, nefes alabilme sebebin bu, devam et...Blog Tanıtımı
Beğenilmenin tadını almadan önce sadece yazmak yetiyor insana. Ama birileri okuyup da 'güzel' dedikçe daha fazlasını istiyor insan. Herkes okusun, herkes bilsin istiyor. Barış Bıçakçı' nın deyimiyle: bir yerden sonra okur olmak yetmiyor kimseye, yazar olmak, 'dünya olmak' istiyorsun.
Yine de blog işine çok sıcak baktığımı söyleyemem ilk zamanlarda. Belki de en büyük hatam bu oldu. Aman yazılarım çalınacak, aman bir şey olacak diye diye senelerce uzak durdum internetten, ve sonuç ne oldu? Bence geç kaldım.Yirmi yedi yaş kimseye geç gelmiyor, fakat bir şeylere başlamak için bana biraz geç görünüyor-du. Ta ki kendimi 'blogger'da bulana kadar.
Eski yazılarımı koymadım bloga, hani şu çalınır diye korktuğum yazıları. Kalemim körelmesin diye açtım blogu da, yeni yazılar yazıveririm dedim. İş, okul derken istediğim kadar özen gösteremesem de kendi hedeflerimin üstüne çıktım. İstiridye Çocuk, Tim Burton'ın en sevdiğim karakteri, blogumun adı olup bana umut verdi, beraber güzel bir yolda yürüyoruz...
İstiridye Çocuk, bir kişisel blog diye tanımlanabilir mi? Sanmam, çoğu yazı kurmaca olmakla birlikte, kişisel bilgiler içeren denemelerimin de orada olmasının bir sebebi var. Peki ne yazıyorum? Çok kaliteli bir edebiyat zevkim olduğunu söylemek, kendimi övüp övebileceğim tek konu olabilir şu hayatta, fakat yanında şu hüzünlü durumu da doğuruyor; kimseden iyi yazmıyorum. Karakterlerim içimizden insanlardır, Kadıköy sokaklarında görebileceğimiz tipler... Benim yazılarımı okuyan kimse, hiç okumadığı bir şeyle karşılaşmaz , sürpriz bir sonla burun buruna gelip şaşkınlıktan ölmez, fakat şunu temin edebilirim, dudaklarında bir gülümseme takılı kalır. Bunu söyledi bugüne kadar bana herkes, yazılarımın onlarda bir 'duygu' bıraktığını... Daha ne mutlu edebilir bir 'yazar aday'ını, sanat bunun için değil mi zaten?
İstiridye Çocuk' un macerası bu. Bir blogum daha var, henüz açalı üç dört gün oldu. Uçaktaki Deniz Tanrısı. Doğma büyüme adalı ben, tabi ki bloguma Poseidon'un adını verecektim, fakat adamın gökyüzünde ne işi var derseniz, içerik havacılık üzerine. Eski bir kabin memuru olarak biraz eğlenceli bir dille havacılığı anlatmak, gittiğim onlarca ülkeyi, kenti tanıtmak, e biraz da güzellik tüyoları vermek istedim. Hepsini bir araya toplayınca bu isim çıkıverdi karşıma: http://poseidonucakta.blogspot.com.tr. Gelirseniz beklerim, herkese teşekkürler ve başarılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder